Hoş geldiniz
Bugün gündemimiz epey karışık ve yoğun . Bir yerden başlıyorum.
Kimi zaman / hatta çoğu zaman tahayyüllerimizle gerçekler pek uyuşmazlar. Gerçek bu konuda epey nazlıdır. Kimi insanlarda gerçeklik siyah ve keskin bir çizgiyken , kimi insanlardaysa şekil alabilen rengarenk bir düzlemdir…
Hal böyle olunca kendi hayallerimizi yaratırız. Tahayyüllerimizde en güzel aşkı yaşar, başarmak isteyeceğimiz ne varsa birer birer gerçekleştiririz. Kimi zaman hayal dünyamız öyle çekici gelir ki, gerçek dünyayla teması en aza indirmek isteriz. Çünkü hayal dünyamızda beklenmedik hadiseler, bizi üzecek olumsuzluklar fırlayıvermez dört bir yandan. Orayı biz şekillendirir istediğimiz renge boyarız. Soyut dünyamızdaki hayalleri somutta da gördüğümüzde mutlu olur ve başarmış hissederiz. Kendi hayal dünyamızın izlerini ve eserlerini içinde yaşadığımız bu dünyada görebilir ve yaratabilirsek mutluluk tam da burada boy gösterir. İçinde mutlu hissettiğimiz bir dünyayı sevmek, hislerimize sahip çıkmak, sevgimizi paylaşmak çok daha farklı bir yolun başlangıcıdır.
Bu düşüncelerim her insan için farklılık gösterecektir elbet. İnsan olmanın en güzel yanlarından biri :farklılıktır. Bizi çeşitlendiren , renklere ve hislere boyayan şey; aynı zamanda hepimize zaman zamana uğrayan evrensel hisler(korku/merhamet/sevgi/öfke) bizi “insan” olmak çizgisinde tekrar birleştirir. Farklılık ile ortaklık zıt şeyler değil birbirini aynalayan ve eksikliklerini birbiriyle saran iki durumdur.
Beni mutlu ve başarmış hissettiren şey : sevgidir. Bu uğurda yaşar ve çabalarım. Kendi tahayyüllerimde neyi hayal edersem onu gerçeğe dökmek için yapabildiğim kadarını yapar ; oluşunu ya da olmayışını seyrederim. Sevmek benim için ne kadar besleyici bir duyguysa sevilmekte o kadar tamamlayıcı bir duygudur. Sevilmek olmaz ise zamanla sevmekte yitip gider. Birlikte hayal edelim; insanları , ilişkileri ve ağaçları.
Kocaman yemyeşil bir ormanda bir ağaç olarak doğduk. Her birimiz yeşilin farklı bir tonunu kuşanmışız sırtımıza, türümüz, rengimiz, boyumuz her şeyimiz farklı.
Bu koca ormanda özgür olduğumuz kadar bağlıyız. Dallarımızı istediğimiz kadar göğe ulaştırabildiğimiz kadar da köklerimizi salıyoruz Dünya’ya … Birbirimizle köklerimiz sayesinde iletişiyoruz. Selamlaştıkça, dallarımızı değdirdikçe birbirine, köklerimiz tazeleniyor, kendimize çekilip , köklerimizi kopardıkça da diğer ağaçlara küsüyoruz. Köklerimiz kuruduğu vakit bizde solmaya başlıyoruz. Sevgi almadıkça sevmeyi unutuyoruz zamanla. Kimi ağaçlarla köklerimiz o kadar kurumuş ki istesek de yenileyemiyoruz. Bizde gökyüzüne bakıyoruz; bulutlara , kuşlara , güvercinlere. Dallarımızı göğe doğru alabildiğince uzatıyor , gökyüzünü kucaklıyoruz. Birbirimizden farklı yeşiller kuşansakta birlikte bir orman ediyoruz. Bir orman ettikçe büyüyor ve yeşilleniyoruz. Zaman zaman sert rüzgarlar esiyor bizim oralarda. Her birimizin dalından yaprakları uçuruyor rüzgar… Orada bir dayanak; karşımızdaki kel ağacı görüyoruz. Elimizdekinden bir parçada ona vererek baharı buluyoruz. Birbirimizi sevgiyle besliyor, bizde sevilmeyle besleniyor, yeşeriyoruz.
Ormanın içinde kendinin farkına varabileceğin bi şarkı: Meryem Aboulouafa- Mademoiselle Noir
İzlerken doğanın büyüsüne kapılacağın bi belgesel : Honeyland
Yine güzel bir yazı olmuş amma velakin naçizane bu konu hakkında kendi görüşümü belirtmek isterim.
Sevgi var olduğu sürece nefret de varlığını devam ettirecektir maalesef. Sevgi ne kadar büyük ise nefret de o kadar büyük olur. O yüzden ya hiç sevmemeli ya da ayarında sevmeli. Saygılar
Merhaba, nefret konusunda haklısınız, bazen çok sevmekte peşinden öfkeyi ve kıskançlığı getiriyor. Ama peşinden öfkeyi getiren şey saf sevgi değil , ilişkiden beklenti, kendilik kavramı ve bir sürü şey… Şu evrende hiç sevmemek ihtimaline inanmasam da , sevgiyi ihtiyaç halinde ayarlayabilmeli. Lakin sevgi ele avuca sığmaz, yaramaz bir çocuk gibi… Saf ve duru bir sevginin sadece sevgiyi doğuracağına inanıyorum…
Sevgiler.
Bu konuda haklı olabilirsiniz. Yalnız bazı zamanlar da karşılıksız sevgi bile bir yerde nefret doğurabiliyor. Ama tabi bu biraz da insan iradesine bağlı bir durum. İnsan iradesi ne kadar sağlam olursa nefreti de bir şekilde dizginleyebilir.
Burda sorgulamamız gereken şey sevgi mi, insan/insaniyet mi ?
Nefret ile ilgili bir yazı kaleme alabilirim belki ileri zamanlarda. Köklü bir konu…
Alırsanız güzel olur aslında..
“Selamlaştıkça, dallarımızı değdirdikçe birbirine, köklerimiz tazeleniyor, kendimize çekilip , köklerimizi kopardıkça da diğer ağaçlara küsüyoruz. Köklerimiz kuruduğu vakit bizde solmaya başlıyoruz.“ bu nece güzel anlatmaktır yazarcım. Kalbimi bıraktım kalbimi
Biricik okurum 🙂 Bunlar hep sizin saf sevginizden esinlenmeler…