Yazar 15:46 Hikaye 105

Huzursuzluğun Hasreti

Annem aniden kalbinin sıkıştığını dile getirmişti ve onu hemen en yakın hastaneye yetiştirmeyi başardık. Onca geçmiş acıların birikintisiyle bu bile onu kurtaramazdı. Hastane koridorlarında saniyelerin bedeli sanki senelere bedeldi. Her zamanki güçlü bedenimi ve umutlu ruhumu orada bile korumayı başardım.

Ve yoğun bakım kapısı açıldı. Doktorun gözünden anladım ki artık kederli bir varlığı geri getirme yetisini çok istediğini.


Keşke diye başladı söze doktor :” Annenizi bir dakika daha erken getirseydiniz, hayatta tutunmak için mücadele ederdi. ”

Ve o sözleri tekrarlıyordu sanki. Yankılanıyordu bütün hastanede sesi…


Kabristan yoluna gitmek için bulanık yaşam görüntüsüne katlanmak zorunda kaldım. Ve geldim. O an sadece küçük bir arzuya takıldım. Son kez anneme sarılıp onun kokusunun tüm dünyadakilere bedel olmadığını kanıtlama arzusuydu. Ama o da bir yıldız gibi kayıp gitti.

Ve annemin mezarının başına geldiğimde, yaşama karşı olan umudumun hakikatini ilk kez bu cümlelerimle kavradım:
“İster alim ol, ister dünyaya hükmetmiş bir kral ol. Bu dünyada hangi rütbeye sahip olursan ol senide eninde sonunda bir tabutun içine çivileyip çukurun içine atacaklar. “


Umut tozlarım annemin ölümünden bir hafta sonra babamı uyandırmak üzereyken kaybolmuştu.
Uyan artık, baba .” Gitme vakti gelip geçti. Dik dik baktı kızına. Gözleri kapalıyken bile tecrübelerin kederli bakışları vardı. “
Narin bir ses tonuyla :
Biliyor musun baba ?: ” Tutukluysam da bu hayatta, önemli olan benim ne kadar özgür kaldığımdır.”

Kendime bakıyorum bir de sana bakıyorum. Elbette geçmişte sen bana öğretirdin hayatta karşı dimdik durmayı. Âmâ o geçmişte kaldı. Artık ben sana öğretmeliyim hayatın sana ne göstereceğini. Üzülmekte haklısın annem için. Ben de çok üzüldüm. En önemli şey senin bana geçmişte dimdik durmayı öğrettiğin o sözlerindi. İşte tüm sakinliğim bundan dolayıdır babacım. Nasıl olsa kaybetme güdüsüyle baktım her şeye. Sahiplenemedim. Her şeye kaybedeceğim gözüyle baktım. Belki bana sitem edersin bu konuda. Ama sonuna kadar haklıyım babacım. “Hadi artık uyan baba,” yola koyulmamız lazım.

Son sözü bu olmuştu babasına…


Annemin hasreti için babamı güçlü kılmak çok zor olmuştu. Bunu kendi canıyla ödemek istedi. Baba bu dünyada senin canından daha kıymetli bir şeyin olmadığını bile bile kendini ölürken bile çukura attın. Ah baba. Senden de kalan tek şey beyaz kefen ve toprağın son buluşmasıydı.

Kaydı iki yıldızım. Her şeylerim kayıp gitti ellerimden…


Herkesten sıyrılmak istediğim için bir tren bileti aldım. Gidecektim bu şehirden. Her şeyi arkamda bırakıp yeni bir başlangıç yapacaktım yaşama karşı. Âmâ gitsem hangi umut yoluna takılırdım? Son hasretlerim hangi kör noktayı bulurdu?


Son kez gitmeden önce gittim her ikisinin mezarına. Anne, baba. Siz kayıp gittikten sonra, en derin duygumu yaşıyorum. Hasret.. Baba, Keşke sana karşı söylediğim son sözlerimi geri alma şansım olsaydı .Öyle değilmiş babam. İnsan kaybetmek gözüyle de sahipleniyor. Anne, kederlerin dünyası için kendini parçaladın. Anne seni çok özlüyorum. Çok huzursuzum. İçimde bir burukluk var. Ve bu beni rahat bırakmıyor anne. Huzursuzluğun hasretini tadıyorum anne…


“Bazı şeyler vardır ki, kaderin hazin cilveleri sebebiyle, değerleri gittikten sonra anlaşılmaktadır”, demiş Victor Hugo.


Bu nedameti ve bunun hasretini yaşadım.

Yaşam artık beni hangi yola götürürse oraya kaçabilecektim ancak kendi kurduğum yoldaki gerçeklerden asla kaçamayacağım.

Close