Yazar 18:30 İnceleme 104

İŞE YARAR BİR ŞEY /FİLM İNCELEMESİ

Bir yol hikayesi olan İşe Yarar Bir Şey filmi, insana hayatın içindeki yaşamaya değer detayları ve o detayların ölmek isteyen birinin üzerindeki etkilerini şiirsel bir dille anlatıyor. 25 yıl sonra ilk kez mezunlar yemeğine katılacak olan Leyla ve kendisine önemli ve zor bir görev yüklenen Canan’ın yolları bir tren yolculuğunda kesişir. Film, evlenen bir çiftin tren garındaki fotoğraf çekimiyle başlıyor. Bir fotoğraf karesine sığdırılan yeni bir umutla başlayan film, hayatın sonunu gösteren ayna ile bitiyor. Boyundan aşağısı felç olan Yavuz’un, ölmek istemesi üçünün yollarını kesiştiriyor bir şekilde. Tren ağır ağır ilerlerken geçtiği sokakları, evleri ve o evlerin içindeki hayatı trenin camından Leyla ile birlikte misafir oluyoruz biz de. Bu bakımdan şahane çekim açılarına sahip olduğunu söyleyebilirim. Film boyunca karga figürünün Leyla’yı takip etmesi, uzun yıllar yaşayan ve hep yolda olan bir hayvan olması bakımından anlamlı bir figür olmuş. Yavuz’un evine kadar onu takip etmesi, filmin başından sonuna kadar ayna figürünün de ona eşlik etmesi aslında küçük detaylarla filmi anlamlandırmış. Film boyunca Yavuz ölecek mi, ölmeyecek mi? diye sordurmuyor film, aslında İşe Yarar Bir Şey ölüme başka bir açıdan bakıyor.
İzlerken insanı yormayan, su gibi akan bir film. Sanki şiir kitabı okurmuş gibi hissettim. Oyunculuklar da şahaneydi.

İşe yarar bir şey senaryo bağlamında eşsiz ve kıymetli bir film. Nezdimde bu filmi daha da kıymetli kılan ; Cortazar’ın “Sarı Çiçek” hikayesini öz şekliyle yüreklerimize bırakmasıdır. Hikaye şöyle; Bir gün yolda bir adam , kendi çocukluğuna tıpa tıp benzeyen bir çocuk görür ve onu takip eder, ailesiyle tanışır. Gel zaman git zaman çocuk , adamın da çocukken yakalandığı hastalığa yakalanır. Adam o hastalığı yenip şimdiye kadar yaşayabilmişşe de çocuk ölür. Adam, kendi hayatının tekrarlanmayacağını düşünüp buna sevinir. Ta ki yolda sarı bir çiçek görene dek. Sarı çiçeğe bakar ve ömrü boyunca bir daha öylesi sarı bir çiçeğe rastlayamayacağının farkına varır. İşte bu bağlamda yaşamın esas renklerini ölümün çizdiğini anlatıyor Cortazar. İşe yarar bir şey bu yönüyle sadece bir yol filmi değil, yaşamın tozlu yollarını, gerçeğin taşında yalınayak gezmeyi , ölüm dahi olsa paylaşmayı, ölecekken bile bir şiir üzre lakırdıda bulunup bademci Salihi beklemeyi öğretiyor.

‘Bir şiir film olsaydı nasıl olurdu?’ diye bir soru sorulsaydı, verilebilecek iyi bir cevap, zannımca bu film olurdu. Hayat temaşası içinde hepimiz bir doğru üzerinde yer buluyoruz. Bu doğrular bir zaman kesişiyor, bir zaman birbirine paralel ilerliyor, bir zamanda eğilip bükülüp farklı şekiller alıyorlar. İşte ‘İşe Yarar Bir Şey’ filmi de tam olarak bu değişimleri konu alıyor. Film en başta bir yol filmi olarak başlıyor, hatta yarısına kadar bir tren yolculuğu izliyoruz. Ufak pencerelerden ufak hayatlara tanık oluyoruz; hayata da kendi bakış açımızdan, kendi ufak penceremizden bakıyoruz. Bu bakımdan, tren yolculuğu filmde bir metafor olarak da konumlandırılmış diyebiliriz. Yolculuğun yanı sıra film, bizi bir takım kavramların anlamını sorgulamaya itiyor. Hayat ne demek, ölmek ne demek… Yaşayabilmek veya ölebilmek… Velhasılı var olmak ya da yok olmak… Bütün bunlar hayatın farklı dilimlerinde bulunan insanlar olarak bizler için ne ifade ediyor? Filmin sonunda bu kavramlar zihnimizde birbirlerine dolanıyor ve biz filmin bittiğini anca fark edebiliyoruz.

İşe yarar bir şey mi yapmak istiyorsun? O zaman bu filmi izlemelisin. Sana farklı bir bakış açısı katacağına şüphem yok. İzlerken filme kendini kaptırdığın, Leyla’nın (baş karakter) monologları, filmi izlerken yakın gelecekten spoilerlar vermesi, Leyla’nın bir yerlere daldığı sıra o muhteşem açılar gibi gibi bu böyle uzar gider. Kısacası muazzam bir film. Filmin sonunda gözlerimin bir miktar dolduğunu itiraf etmeliyim. Yaşamını, şair olmasına rağmen idame ettirmek için avukat olan bir kadın, hayalleri peşinde koşmaya çabalayan lakin hepimizin yaşadığı gibi bazı sıkıntıları olan genç bir hayalperest, kendini öldüremeyen ölmek için birine muhtaç olan bir adam. Bu ortamda “ölüm, merak ve yaşam” üzerine dönen efsane bir muhabbet. Bu filmi izlemek için bile yeterli.

“İşe yarar olan şey” yaşam ile ölüm arasındaki ayrılamaz bütünlüğün penceresiydi. Film, bize farklı pencerelerde, farklı yaşamaların olduğunu gözler önüne seriyor. Leyla ile Canan’ın bir trende karşılaşması sonucu oluşan olayları konu ediniyor. Leyla karakteri güçlü bir kişiliğe sahipti ancak derinlerde yatan bir hüznü de mevcuttu. Leyla’nın şair olmasının sebebi, gözlerinin önünde bir pencere olmasıydı. Trendeyken özelikle insanların yaşamlarını gözlemlemesi sonucu yaşam onun penceresine kuş kondurtmuştu. Çoğu zaman da bize sınırı belirlenen her şeyin sonunda özgürlüğe kavuşması gibiydi. Leyla ile Yavuz’un karşılaşması sonucu ortaya çıkan diyaloglar bir nebzede olsa insanın yaşama olan bağlarını güçlendiriyordu. Leyla’nın ” Arayınca bulmaya odaklanıyor insan ileri yolda, öteye bakmaktansa soluma bakmayı tercih ediyorum ” demesi ve Yavuz’un ” Hayat kutsal, devam etmek lazım, dayanmak lazım “diye bize tekrar hatırlatıyorlar şu cümleleri : ” Ne geçmişin ne de geleceğin dostu ol. Senin tek arkadaşın, dostun sensin. Yaşamında bıraktığın mücadelerindi tüm dayanakların. Ve pencerene kuş kondurtan yaşamın gerçekleriydi.”

Yazarların, olaylara farklı bir şekilde baktığı ve insanlara daha samimi davrandığı için, rahatça her eleştirinin söylenebilmesi var bu filmde. Film içerisinde bazen yazarımız, insanları kırmamak yani işe yarar bir şey yapmak için çeşitli yalanlara başvuruyor. Sadece amacına ulaşmak için atılan yalanlar bunlar. Eğer başrolümüz böyle bir karakterde olmasaydı, ne ölüm döşeğindeki okuru ile tanışıp farklı bakış açıları kazanabilecekti ne de 25 yıldır görüşmediği arkadaşlarının yanına gidebilecekti. Tüm hayatı, işe yarar bir şey yapmak uğruna kurulu bizim yazarımızın…

Close