Yazar 09:30 Hikaye 105 • One Comment

Zarif Gratiana

Gratiana narin,zarif bir insandı. Küçüklüğünden beri böyle yetişmişti. Abileri ve kardeşleri arasında bu narinliği hemen göze çarpardı. Ailesi ne kadar uğraşırsa uğraşsın abi ve kardeşlerini bu çizgide yetiştirememişti .Bunun en büyük nedeni Roma’nın şatafatlı kan gösterisi olan Gladyatör dövüşleri idi. Abi ve kardeşlerinin aksine Gratiana bu tür vahşiliklere katlanamazdı. Onun doğasında sevgi, şefkat ve merhamet vardı. Her canlıya değer verirdi. Yaşam kutsaldı onun için. Ağaçlar, kuşlar, bitkiler. Özellikle gülleri çok severdi. Bu duygular eşliğinde büyümüştü. Bu görüşlerini insanlara hatta belki en yüksek mertebeye; imparatorluğa da aşılamak istiyordu. Bundan dolayı kendini her konuda geliştirip senatoya girmeyi kafasına koymuştu. Çok çalıştı çabaladı. Kendine yüksek makamlardan hatırı sayılır bir çevre edindi. Bir gün bunun karşılığı olarak Pater Familias tarafından senatoya seçilmişti. O gün aşırı heyecanlı idi. Duygu ve düşüncelerini yüksek mertebede duyuracak olmanın haklı gururunu ve heyecanını taşıyordu kalbinde.

Etrafına baktığında senatonun çoğunun ondan yaşlı ve tecrübeli olduğu hemen göze çarpıyordu. Fakat onunda pes etmeye niyeti yoktu. Buraya kadar tırnaklarını kazıyarak gelmişti, ve şimdi burada insanların kalbine dokunacağı günü ve zamanı bekliyordu. Günler ve aylar geçti. Artık senatoda hem genç olması ile hem de sivri zekası ile dikkatleri toplamayı başarmıştı. Kimi üyeler açıkça ona karşı sert iken kimileri de görüşlerine saygı duymakla beraber görüşlerini desteklemiyordu. Çünkü Roma demek biraz da kan ve vahşet demekti. Vahşet olmadan insanları korkutamaz sindiremezdiniz. Ancak Gratiana bu görüşte değildi. Sevgi Tanrı’nın bir lütfu idi ve bu lütfu bütün insanlara vermek gerekiyordu. Senatoda açıkça belirtmese de bunu kapalı yerlerde destekleyen üyelerde mevcuttu. Kimin ne görüşü olursa olsun bütün senato aynı fikirde birleşmiş şekilde Gratiana ’ya bu görüşlerinin bir gün kendi sonunu getirebileceği uyarısında bulunmaktan da geri kalmıyorlardı.

Fakat Gratiana bu fikir, düşünce ve duygularının sonuna kadar arkasındaydı. Kapalı kapılar ardında onun görüşlerine katılanlar olduysa demek ki hala umut vardı. Aslında ana hedefi direkt imparatordu. Eğer onu buna ikna edebilirse belki bütün imparatorluk değişebilirdi .Bu düşünceler ile günlerini geçiriyor yeni arkadaşlıklar yeni çevreler edinmeye devam ediyordu. Bir gün bazı senato üyelerine imparatordan bir eğlence günü daveti gelmişti. Bu davetlerin içinde kendi adı da vardı. Hem çok şaşırmış hem de çok heyecanlanmıştı. Aklına gelenlerden bir kaçı şu şekilde idi; kendi dışında ki üyelerin imparatora yakın olduğunu biliyordu. Bazı zamanlarda imparator ile olan anılarını ballandıra ballandıra anlattıkları ortamlarda bulunmuştu. Ancak kendisinin de davet edilmesi, işte buna çok şaşırmıştı. Demek ki fikirleri imparatorun kulağına gitmiş ve düzenlediği eğlenceye bu genç adamı da davet etmişti. Bu şansı en iyi şekilde değerlendirmesi gerektiğini çok iyi biliyordu. Günler geçmiş ve o gün nihayet gelmişti. En şatafatlı kıyafetlerini giyip sarayda düzenlenen eğlenceye doğru kendinden emin ve bu şansı elde etmiş olmanın gururu ile yürüyordu. Sonunda saraya vardı. Çok heyecanlı idi. İlk defa saraya adım atmıştı.

Çok şatafatlı süslemeler, el emeği mozaikler ile süslenmiş tavanlar el işçiliği ile çok güzel ve hayranlık uyandıran sütun başlıklarına baktıkça saray yaşamının harikuladeliğine hayran olmamak elde değildi. En sonunda eğlence salonuna gelmişti. Ondan önce gelen diğer üyelere selam verdikten sonra salonu incelemeye başladı. Eğlence salonu sarayın dışarısına bakan bir balkondu. Önü açık, çok güzel manzarası olan bir mekandı. Misafirler için ayrılan yer dışında birde yerden yüksekte bir seki bölümü vardı. Burada da bir masa üzerinde çeşit çeşit meyveler, kızartılmış çeşit etler ve şarap vazoları göze çarpıyordu. Hizmetçiler Gratiana ve diğer misafirlere yerlerini göstererek imparatorun birazdan teşrif edeceğini söyleyerek çekildiler. Gratiana ve diğer misafirlere gösterilen alan çok güzel düzenlenmiş; kaz tüyünden yastıklar müthiş derecede rahat ve yumuşak döşekler yerleştirilmişti. Balkona dışarıdan esen hafif ılık rüzgar eşliğinde sohbet ederlerken imparator teşrif etmiş her birine hoş geldiniz diyerek yerlerine geçmelerini emir buyurmuştu. İmparatorun ardından önemli kişiler oldukları göze çarpan bir kaç kişi daha mekana giriş yaptılar ve imparator ile beraber seki üzerinde ki donatılmış masaya geçtiler .İmparator eliyle işaret ettikten sonra Gratiana ve beraberinde ki misafirlere de mükemmel yemekler, meyve tabakları ve şarap vazoları getirildi. İmparator müsaade verdi ve herkes yemeklerini yemeye içkilerini yudumlamaya başladı. Biraz sonra imparator Gratiana ve beraberinde gelen misafirlere çok güzel bir sürprizinin olduğunu söyleyerek ellerini çırptı ve yukarıdan güller yağmaya başladı.

Gratiana hayatının en güzel günlerinden biri olduğunu düşünürken bir müddet sonra güllerin sonunun gelmediğini fark etti. Müthiş bir gül yağmuru altında kalmıştı .Bu kadar gül bile ona fazla idi. Bir süre sonra içinde ki o sevinç yerini panik ve korkuya bırakmıştı .O hengamede kulaklarına gelen kahkaha seslerinin olduğunu fark etmişti. İmparator ve onun yanında gelen kişilerin her yerden duyulan kahkahaları odayı sarmıştı. O an artık Gratiana son anları olduğunu anlamış üstüne yağan yoğun güllerin ağırlığına ve güzel kokusuna kendini bırakmıştı. O sırada duyduğu son şeyler ise imparatorun onları gram sevmediği ve onları kan ve vahşet olmadan öldürmenin en iyi yolunun bu yol olduğunu söylemesi olmuştu. Bunu söylerken ki gurur ve kibir eşliğinde atılan kahkahaları duyarken Gratiana güzel kokulu güllerin ağırlığının altında çırpınırken ve boğulurken son saniyelerinde belki de imparatorun onu diğerlerinden ayrı olarak saf ve temiz görüşlerinden dolayı böyle bir cezaya layık gördüğünü düşünmüştü. Ve en sevdiği bitki olan güllerin altında boğularak can vermişti.

Evet, bir yaz günü ılık rüzgarların estiği sırada Gratiana güzel ve masum düşüncelerinin eşliğinde imparator Elagabalus tarafından mis gibi kokan güllere boğdurulmuştu. Bu sahneyi daha sonra 1888 senesinde Lewrance Alma-Tadema adında ki Hollandalı ressam Elegabalas’un Gülleri adlı çalışması ile tuvale resmedecekti.

Close