Yazar 17:33 Deneme 103

HESAP LÜTFEN!

Değerli bir dostum dünyaya ait sıkıntıların ne kadar küçük olduğunu göstermek için şehre uzaktan bakmamı önermişti. Bunun üzerine şehre en uzak ve en yüksek yerinden bakmıştım; bana iyi gelmişti gerçekten. Şimdi de kendi ömrüme dışarıdan ve yüksekten güzel bakmayı denemek istiyorum. Tüm kayıtları gözden geçiriyorum. Kayda değer bir şey bulamıyorum yaşamak dışında.

Müziklerden ilham alarak insan hallerini yazmaya başlıyor kalem.

Son zamanlarda her ağzımı açtığımda 20 yıl önce böyleydi, 30 yıl önce şöyleydi, diye konuşurken buluyorum kendimi. Ne kadar çok yaşamışım şu dünyada. Saçımdaki aklar olmasa hiç durmadan dönen dünyanın cezbesine kapılıp zamanın nasıl geçtiğini fark etmeyeceğim. Oysa geçen gün ömürdendir.

Bazen zamanı durdurup, düşünüyorum şu dizelerin anlamını;

Bilgin sana kıymet, talebin neyse osun sen
İnsanlığı
sade yiyip içmekte mi sandın.

Hâlin ne ise müşteri sen oldun o hâle
Noksanı meğer adl-i ilâhîde mi sandın

Bilge insanlar, insanın ne kadar yaşadığından çok nasıl yaşadığının önemli olduğunu vurguluyorlar. Ömrünü ne uğruna ve nasıl harcadın sorusunu soruyorlar, sorumluluk sahiplerine. Ve insan, öyle bir hayat yaşamalı ki toprağın altına girerken, ölümü gülerek karşılayanlardan olmalı diyorlar. Tüm bunları düşünürken, dünya her haliyle geçici ve fani olduğunu tokat gibi vuruyor yüzüme. Hiçbir beklentim kalmıyor dünyadan. Artık ölmek ve dünyadan ayrılmak bana hiç garip gelmiyor.

İstatistikçilere göre yolun yarısını geçtim. Bunca yıl fani, geçici, zevale mahkum, ölümlü, etten kemikten, çabuk bozulup değişen bir ceset taşıdım sırtımda. Şimdi hesap zamanı. Garsondan hesap ister gibi, yaşadığım yılların hesabını istiyorum: Hesap lütfen!  Her şeyin eksiksiz yazıldığı defter açılıyor önüme. Bunca yıl nefes alıp verdim, dünya nimetlerinden yedim içtim, gezdim, gördüm. Aşkı, sevgiyi, özlemi, huzuru, dostluğu, mutluluğu ve sevinci tattım. Acıyı, ayrılığı, derdi kederi, üzüntüyü yaşadım. Deftere göre hesabım bir hayli kabarık çıktı ama ödeyecek geçer akçem yok. Verilen hayatın karşılığında sadece kuru bir teşekkür var elimde. Peki ya k/ayıplarım; incittiğim karıncaların, kopardığım çiçeklerin, kafese hapsettiğim kuşların, kırdığım kalplerin, yıktığım gönüllerin, aldığım ahların, çektirdiğim cefaların, vicdanımın ve ihlal ettiğim kul haklarının hesabını nasıl vereceğim. Ya yapmam gerekirken yapmadıklarımın…

Her ne kadar hesabını veremeyeceğim bir hayatı geride bıraksam da  güzel bakınca; bana bir hayat verildiği için şükrediyorum. Dünyaya gelmek mi, yokluk karanlığında kalmak mı? diye sorarsanız dünyaya gelmek derim, tereddütsüz. Ya hiç dünyaya gelmemiş olsaydım…

Close