Yazar 18:20 Deneme 103

Ihlamur

https://tr.pinterest.com/pin/775111785869220806/sent/?invite_code=af733a52ced74f54857595b46075798f&sender=775111923275438510&sfo=1

Küçük, eski model bir dizüstü bilgisayardan yazıyorum bu yazıyı.

Mayıs 2.

 Dünyanın bozulan dengesi yine de ılık bir bahar gününü yaşamamıza izin veriyor. Öyle sanıyorum ki huzura sıcak-serin akşamüstlerinde kavuşabilenler için  tüm hengamenin arasında dünyanın sunduğu küçük hediyelerdir bu bahar akşamları. Bu şehir,  biz basit insanları yalnız böyle zamanlarda soluklandırır. Bazen sardunyalı bir balkonda rahat bir sandalyede, bazen iş çıkış saatlerinin kendine has kokusunu içeren otobüslerdeki açık camdan gelen bir rüzgarda, bazen ermeni mezarlığının taş duvarlarına bakarak yürüdüğün zamanlarda kulağında çalan müzikte bulunabilir bu dinginlik.

Ah bir de,  gün batımlarının o buğulu bakışları… Sıcak bir ten, kokusunu sevdiğim bir nefes gibi tanıdık geliyor bana. Nasıl oluyor da bunca pisliğin içinde insan yine de kaybolan güneşe bakarak yaşamayı seviyor? Nasıl oluyor da her gün el ele verip çivilerini söktüğümüz bu dünya bize her akşam vadesi dolmuş tebessümleri yaşatıyor?

Hava güzel kokuyor bu akşam.  Bu kentin kenar mahallelerinde gürültü hiç bitmez. Küfürler, şarkılar, kavgalar ve kahkahalar. Yine nedendir bilmiyorum bahar akşamlarında bunlar bile güzel gelir, sesini duyamadığım kuş cıvıltılarının yerine koyduğumdandır belki. 

Ihlamur ağaçlarının kokusu gelecek yakında burnuma.  Sokağın sonunda bir tane var, ne şans! Buralar daha düzlükken, annem daha dünyanın yükünü sırtlanmamış bir çocuk olarak bu mahallede koşarken dikmişler belli ki bu ağacı. Kokusunu her duyduğumda annemi anımsıyorum, çocukluk resmini kafamda canlandırıp onu o ıhlamurun etrafında koşturuyorum.  Çok mutlu ediyorum onu, kahkahalara boğuyorum. Ah Gülizar, biraz daha gül hadi. Çok ağlayacaksın yılların patikasında.

İnsanın içindeki yaraları deşiyor bu dinginlik. Ezan başladı. Boğuk megafon sesi, özensizce tekrarlanan Arapça sözcükler.  Bacak bacak üzerine atarak oturuyorum. Babaannem olsa kızardı. Saygısızlıkla suçlanırdım. ‘’Babaanne be, bırak Allah aşkına.’’

Son sigaramı yaktım. Zift gibi yapıştı ağzıma bu meret yıllardır. Kendimi oyalıyorum her nefeste, çayı da onsuz içemiyorum. Tam bir budalalık! Bakma, melankolik bir havası var, onu seviyorum. Bu huzurlu akşamlara daha bir yakışıyor melankoli. Bir de o çok sevdiğim kutlamayı açıyorum yanına. ‘’Memleketime çoktan bahar gelmiştir.’’ Babam işlerini bitirmiş, sert adıyamanından bir nefes çekiyordur şimdi mutlaka. Annem de en sevdiği dizinin karşısında uyuklamaktadır. Ben, burada, bu küçük balkonda onları izliyorum.

Sokağın sonundaki ıhlamurun kokusunu bekliyorum, çayımın son bardağını yudumluyorum, rüzgarın beni üşütmesini istiyorum, yüreğimin sözcüklerini tüketiyorum. Başka ne ister insan, daha fazlası ne işine yarar?

Close