Yazar 18:06 Hikaye 105

EN SEVDİĞİM ÇİÇEK: ŞAKAYIK

Elini yüzünü yıkayıp bana bir şeyler söyledi. Ne olduğunu tam anlayamadığım şeyler. Hem ağzında gevelediği için duymadım, hem de anlaşılmaz oldukları için. Bence  böyle olmayı seviyor.

Ne dediğimi anlamadınız değil mi? Ah, ondan bahsederken ben bile bocalıyorum.

Size Sevgili Kocam Victor’u tanıtayım.

O biraz şey… Yani nasıl anlatsam…

Mesela geçenlerde gecenin bir vakti uyanıp bana;

– Şu sıralar sönmüş bir ışığım, kendimi bitmiş hissediyorum, dedi.

+Allah aşkına Victor, bu neden gecenin 3’ünde aklına geldi. Beni neden uyandırdın, sırf poz kesecek kimsen yok diye mi? demek isterdim.

İnsan hor da görür, hoş da. Ben içimden hor görüyorum dışımdan hoş.

Fakat o kadar hüzünlü bakıyordu ki;

+Niçin böyle hissediyorsun? cümleleri döküldü ağzımdan.

-Beni gerçekten düşünüyor musun? dedi birden.

+”Neden düşünmeyeyim, sen benim eşimsin” deyince birden sinirlendi.

 Yine  ne dediği anlaşılmıyordu ama sanırım sitem etti. Arkasını döndü uyumaya geçti. . Ben de uyuyacaktım ki tekrardan doğrulup;

-Senin için sorumluluktan başka bir şey değil miyim yani? deyiverdi.

 Benim konuşmama izin vermeden de eşyalarını alıp salona gitti. Sorunun ne olduğunu anlayamıyorum ve sinirli olduğu için üzerine gitmeyeyim yarın konuşuruz, dedim.

 Her zaman 07.00 gibi uyanırım ama uyandığımda Victor’u göremedim. Hala anlayamıyorum neler olduğunu. Aslında Victor’u evde olduğunda da pek göremezdim.

Hayatımın önemli bir dönemindeyim.  Uluslararası düzeyde bir sosyoloji ekibinin yöneticisi yapıldım ve çok çalışmam gerekiyor. Bu benim hayalimdi, uzun süredir bunun üzerinde yoğunlaşıyorum. Bu kadar üzerime gelmesi.. Hem de hiçbir neden yokken. Bencil herif!

Biz evleneli 5 yıl oldu. İlk defa böyle davranıyor. Her zaman ılımlı olan adama birden bire ne oldu?

Telefonunu birkaç kez aradım, açmadı.

Mesaj attım, dönüş yapmadı. İyice sinirlenmeye başladım. Nerede bu adam!?

Saat 00.00 yaklaşıyor, bir anahtar sesi duydum. Kapıya doğru yönelip:

+Nerde kaldın?

-İşlerim vardı, haber veremedim.

+Seni aradım açmadın, mesaj attım dönmedin. 5 dakikanı almazdı, burada meraktan öldüm!

-Uyumaya gidiyorum biraz yorgunum.

Bir şey söylememe yine izin vermedi ve odaya çıktı. Yine eşyalarını alıp salona gitti. Yorgun olduğu için rahatsız etmemem gerektiğini hissettim.

Birkaç hafta geçti, aramız hala iyi değil. Ben odaklanamıyorum, o ise beni görmezden geliyor.

Artık kararlıydım uyumasına izin vermeyecek ve neler olup bittiğini anlatmasını isteyecektim.

Yine geç bir saatte geldi.

+Biraz konuşabilir miyiz?

-Yorgunum, başka zaman.

+Hayır, konuşmak istiyorum.

-Tamam,  yarın söylerim diyordum ama benim de sana söyleceklerim var, deyip elinden birkaç evrak çıkardı.

+Bunlar ne?

-Boşanma davası açtım. Anlaşmalı bir boşanma olsun istiyorum. Zorluk çıkarmazsın umarım.

+N-ne demek istiyorsun? Bana hiçbir şey demeden bunları getirip öylece imzalamamı mı bekliyorsun?

-Evet

Çok sinirlendim elim ayağım titredi. Bir an düşecek gibi oldum, tutmaya çalıştı:

+B-bırak! Madem böyle istiyorsun, istediğin gibi olsun.

Ver kağıtları imzalayacağım.

-Hemen mi?

+Ya sen ne anlatıyorsun? Önüme boşanma kağıtları ile gelip imzalamamı söylüyorsun sonra da hiçbir şey yapmamış gibi “hemen mi?” diyorsun.

-Aslında tepkini ölçmek için ayarladığım sahte evraklardı. Benden bu kadar çabuk vazgeçeceğini biliyordum.

+Benimle dalga mı geçiyorsun?

-Hayır, dalga geçmek değil, biraz ilgi istiyorum sadece. Günlerdir hatta haftalardır salona gelip sarılırsın diye bekledim. Biraz konuşuruz ve halledilir her şey, diye . Ama sen o kadar umursamazdın ki!

+Ben senin yüzünden günlerdir programımla ilgilenemiyorum. Senin bu çocukça tavrın yüzünden, günlerdir uykusuzum. Bir şey yaptığımı sandım. Gerçekten üzecek bir şeyler olduğunu sanıp günlerce…

BİTTİ!

– Ne bitti.

+Yarın sana gerçek bir boşanma davası açacağım. Beni bu kadar önemsemeyen bir adamla daha fazla birlikte kalamam.

-Emillia, saçmalama. Konuşalım lütfen!

+Haftalardır benimle.. dalga geçer gibi hem de.. Ah cidden!

Düşündükçe deli oluyorum.

+Bitti Victor. Bugünde dilersen salonda uyuyabilirsin ya da ben uyurum.

-Emillia dinler misin? Senin hiç mi suçun yok? O kadar çok kendinle ve işlerinle meşgul oluyorsun ki evde olduğum zamanlar da bile fark etmiyorsun beni. 5 yıldır evliyiz ama en sevdiğin çiçeğin ne olduğunu soracak kadar bile tanımıyorum seni. Sen, sen de beni tanımıyorsun.

+Sabah 08.30 da uyanıp çiçekleri suluyorsun. Kütüphanede biraz kitap karıştırıp yine en sevdiğin ve defalarca okuduğun,

Louis Aragon’un Elsa’nın Gözleri adlı şiir kitabından birkaç dizeye göz geçirip bırakıyorsun. Kitabı yerleştirirken ters koyuyorsun. 09. 00 hazırlanmaya ve o hafta ağzına takılan şarkıyı mırıldanmaya başlıyorsun. Bir kapı gıcırtısı ve evden çıkıyorsun, saat 09.55.

Son haftalarda bu adetlerini terk ettin.

-Emillia ben, ben çok özür dilerim. Gerçekten bilmiyordum, özür dilerim! Eve geldiğimde; yorgunum, “yemekten sonra hemen uyuyacağım” demesen duvarlar üstüme böyle yürümezdi, böyle bunalmaz böyle yıklımazdım. Bu çocukça tavrı sergilemezdim. Benimle hiç konuşmadan kendi kendine benimle ilgilenmişsin.

+İyi geceler Victor.

Bu arada, Şakayık

-Anlayamadım, ne?

+En sevdiğim çiçeğin adı.

-Nolur affetmek için bir sebep daha…

+iyi geceler

Victor ile ayrıldık. O, ufak bir çocuk gibi ilgi istiyordu. Ben ise kendimi gerçekleştireyim derken bencil biri olup çıkmıştım.

O büyüdü, ben de ehlileştim. Fakat bu zaman diliminde çok yıprattık birbirimizi. İletişim ve sevgi ortadan kalkınca bir arada kalmak için sebebimiz kalmadı.

Duyduğuma göre, geçenlerde evlenmiş. Hayat dolu ve mutlu olduğunu söylediler. Umarım öyledir, bunu istiyordu.

Beni sorarsanız, muhtemelen uzun süre birini tekrar sevecek cesareti bulamam.

Close