Yazar 19:07 İnceleme 104

CAMDAKİ KIZ / KİTAP İNCELEMESİ

Madolyanın İçi(2004) , Günahın Üç Rengi(2008), Hayata Dön( 2011), Kral Kaybederse(2015) ve Camdaki Kız( 2019) eserlerinin yazarı Gülseren Budayıcıoğlu, 1947 yılında Ankara’da doğdu. Psikiyatri alanında uzmanlığını 1977 yılında aldı. Kendisinin yazarlık serüveni Madolya’nın İçi kitabıyla başlamıştır. İlk iki kitabında kısa hikâyelerle farklı psikiyatrik sorunları ele alırken, Hayata Dön adlı eseriyle tek bir hikâyeyi ayrıntılarıyla yazmaya başlamıştır. Kitapları televizyonda yayınlanmış ve İstanbullu Gelin, Kırmızı Oda, Masumlar Apartmanı, Doğduğun Ev Kaderindir ve son olarak Camdaki Kız dizisi büyük ilgi ve zaman zaman eleştiri toplamıştır. Bu inceleme yazımda kendisinin en son eseri olan Camdaki Kız adlı kitabına yer vereceğim.

‘’ Bu kitapta her zamanki gibi gerçek bir yaşam hikâyesi anlatacağım sizlere. Hep lüks içinde yaşamış ama kaderi daha baştan kötü yazılmış Camdaki Kız ile bir varoş çocuğunun aşk hikâyesi bu.’’ diyerek kitabını tanıtan Budayıcıoğlu, önceki kitaplarında olduğu gibi kader motifi kavramını ve kaderimizin doğduğumuz evlerde yazıldığını anlatıyor. Hikâye, kendisinin kliniğine gelen Nalân ve Hayri ile başlıyor. Nalân, her zaman lüks içinde ama eksik hissederek yaşayan biriyken, Hayri ise fakirliği sonuna kadar yaşamış, kaderini içselleştirmiş ve sonunda o ezilmiş, hakkı yenilmiş çocuktan başka bir adama dönüşen biri. Karakter olarak ikisi de birbirinden farklı gibi görünse de eksik yaşamaları benzerlik gösteriyor. Düşünce tarzı ve yaptıkları nedeniyle önce Gülseren Hanım’ın bile önyargıyla yaklaştığı Hayri, sonrasında yaşadıklarını anlattıkça üzüldüğünüz bir karaktere dönüşüyor.

Nalân, karakter olarak adeta bir cam fanusun içinde büyüyen biri. Hayatı hep bir odada, lüks içinde ama anne ve baba sevgisinden uzakta geçmiş. Çünkü anne ve baba bildiği insanlar ona hep mesafeli yaklaşmış. Başta okurken bunun nedeni anlaşılmasa da Nalân anlattıkça gerçekler gün yüzüne çıkıyor. İyi eğitim almış ve sonunda mimar olan Nalân, çalıştığı iş yerinde patronu olan Sedat ile aileleri vasıtasıyla evleniyor. Sedat ve Nalân’da birbirine sevgisizlik yönüyle benzer karakterler. Aile sevgisi görmeyen Sedat, Nalân ile evliliğinde de gereken sevgiyi ve önemi veremiyor. Uzun bir süre Sedat ile evli kalsalar da sevgiden uzak bir ilişkileri oluyor.  Bir süre sonra iş yerinde çalışan Hayri, Nalan’a aşık oluyor ve sevgiye muhtaç ve hayatında boşluklar olan Nalan da Hayri’ye gönlünü düşürüyor. Hâlbuki ikisi de evli ve bu aşk son derece yanlış.

Daha sonra Nalân, evliliğini hemen bitiriyor ve 8 senelik bir aşk hikâyesi böylece başlamış oluyor. Hayri ilk yıllar son derece sevgi dolu olsa da eşinden ayrılmaması, Nalan’ı tabiri caizse eve kapatması ve sonra başkasına aşık olduğu için onu terk etmek istemesi Nalan’ı çıldırma noktasına getiriyor. Aşık olduğu karakterin ismi kitapta Laz Kızı olarak geçiyor. O da son derece yoksulluk yaşayan, acılar çeken ve sonunda mutluluğu buldum diyerek Hayri’yi son şans olarak gören biri. Nalan da Hayri de  farklı zamanlarda Budayıcıoğlu’na gelerek hissettiklerini, yaşadıklarını anlatıyor.

Çocukken aldığımız yaralar ve bu yaraların ateşi kolay kolay sönmüyor. Hayatımızın sonuna kadar o ateşin etrafında pervane gibi dönüyoruz aslında. Kitapta yer alan tüm karakterlerin bunu yaptığını söyleyebiliriz. Budayıcıoğlu, kader motifinden bahsederken hiçte haksız değil. Biz doğmadan evvel ailelerimiz tarafından belirleniyor kaderimiz. Nasıl bir eve doğacağımızı ve ailemizi biz seçemiyoruz. Hayatımızın ilerleyen dönemlerinde değişimi seçebilme şansımız varken benzer acıları yaşamayı ve acısı acımıza denk düşen insanları çekip buluyor ve hayatımıza alıyoruz. Sonra ne kadar yanlış olduğunu anlasak bile yaşanan yine aynı oluyor. Aldığımız yaraların bizi götürdüğü yere gideriz. Ancak mutluluk her zaman o yolda değildir.

Sonunda Nalan da bunu anlıyor. Hayatın kendisine öğretmek istediklerinin önünde set olmayı bırakıyor. Aynı şekilde Hayri de bunları anlasa da o geç kalmama konusunda Nalan kadar şanslı değil. Kitap, Nalan’ın Gülseren Hanım’a gönderdiği mektup ile son buluyor. Şöyle diyor Nalan mektubunun sonunda : ‘’ Acının değil, yaşamanın, mutluluğun, huzurun tiryakisi olmaya çalışıyorum. Kaderin beni götürdüğü yolun önüne duvarlar ördüm. Bambaşka, ışıklı yollar beni bekliyor.’’

Close