Yazar 17:34 Şiir 101 • 3 Comments

çocukluğumun ifası

çocukluğum cebinde bir avuç kuruyemiş
pantolonumun dizleri eskimiş 
kaldırım fedaisi 
çocukluğum diyorum 
annemin yüreğini vandalca tahrip eden 
isyanla devşirilmiş baş kaldırış
ben ne zaman çocukluğum desem 
belleğim beni yarıyolda bırakıyor
ve ne zaman ben çocuğum desem 
dünyada bir cerahat zuhur ediyor
çocukken bir bisikletin olsa 
her şey çözülecekmiş gibi olurdu oysa
kalbim sanki ahlat ağacı 
dallarını güdük meyvelerin eğdiği
kalbim sanki ah'lar ağacı
dallarına kimsenin erişemediği


çocukluğum haykırışlarla dolduğu vakit
aidiyet duygusunu yitirmişti
taşma fırsatı vermediler ona
kendini bulma fırsatını da
tüm insanlık uykuya dalmıştı  
sırtüstü, yatay ve suskun
duymak istemiyorlardı duymadılar
var olmak istemiyolardı başkasının hayatında
ki zaten var olamadılarda
kendileri harikulade bir ayna 
sadece istedikleri manzarayı yansıtan
yaşamın yaşam olmayanla çarpıştığı istanbul
ruhlara mesken olan bir malikane
bizler ona dekor olabilmek için
oradan oraya vuruyoruz kendimizi 
bunların hangisi gerçekti hangisi düş  


haddinden korkmuş bir vesvesedir gençliğim 
suları bentte çalkalar 
kâh şair olur kâh küheylan
öfkesinin kızıl gölgesi altında yaşar 
hüviyeti yazılıdır iman tahtasında 
kimse görmesin ister ki zaten göremezler 
kendini tavaf edince hacı olacağını sanar
taşları kaptığı gibi aynaya koşar 
ve ne zaman başı sıkışsa hep rabbini anar
o rab ki bilir gönlün şifasını 
uzatır elini muğlaklığın içinden
arkasına geçince saklanır gölgesinden
ben zamanın mağlup çocuğuyum
devrin kurbanı
annesinin serazat evladı 
nuhun gemisinin son mürettebatı
Close