çocukluğum cebinde bir avuç kuruyemiş pantolonumun dizleri eskimiş kaldırım fedaisi çocukluğum diyorum annemin yüreğini vandalca tahrip eden isyanla devşirilmiş baş kaldırış ben ne zaman çocukluğum desem belleğim beni yarıyolda bırakıyor ve ne zaman ben çocuğum desem dünyada bir cerahat zuhur ediyor çocukken bir bisikletin olsa her şey çözülecekmiş gibi olurdu oysa kalbim sanki ahlat ağacı dallarını güdük meyvelerin eğdiği kalbim sanki ah'lar ağacı dallarına kimsenin erişemediği çocukluğum haykırışlarla dolduğu vakit aidiyet duygusunu yitirmişti taşma fırsatı vermediler ona kendini bulma fırsatını da tüm insanlık uykuya dalmıştı sırtüstü, yatay ve suskun duymak istemiyorlardı duymadılar var olmak istemiyolardı başkasının hayatında ki zaten var olamadılarda kendileri harikulade bir ayna sadece istedikleri manzarayı yansıtan yaşamın yaşam olmayanla çarpıştığı istanbul ruhlara mesken olan bir malikane bizler ona dekor olabilmek için oradan oraya vuruyoruz kendimizi bunların hangisi gerçekti hangisi düş haddinden korkmuş bir vesvesedir gençliğim suları bentte çalkalar kâh şair olur kâh küheylan öfkesinin kızıl gölgesi altında yaşar hüviyeti yazılıdır iman tahtasında kimse görmesin ister ki zaten göremezler kendini tavaf edince hacı olacağını sanar taşları kaptığı gibi aynaya koşar ve ne zaman başı sıkışsa hep rabbini anar o rab ki bilir gönlün şifasını uzatır elini muğlaklığın içinden arkasına geçince saklanır gölgesinden ben zamanın mağlup çocuğuyum devrin kurbanı annesinin serazat evladı nuhun gemisinin son mürettebatı
Dostum çok iyi. Çok iyi.
Çok güzel yazmışsın başarılarının devamını dilerim ♥️🌝
Okurken sanki denizin kıyısında gibi hissettim