Yazar 18:20 Deneme 103

Dünyanın en şipşak varoluşsal pişi tarifi:

Hoşgeldiniiz. Bugün coşkuluyum çünkü bir edebiyat dergisinde size yemek tarifi verme planları içindeyim. Hem teorik hem pratik bir tarif olduğundan hem yiyip hem de inceleyebileceksiniz. Bu tarif sadece market malzemelerinden oluşmayacak elbet, içinizdeki “değer kilerine” bir inip bakacağız; biraz varoluş bütün tarifi toparlayacak. Deneysel bir yazı olacağı için heyecanlıyım :”) Hadi başlayalım.
Tarifimizin birinci aşaması; tarifimizi birarada tutmaya yarayacak bir kap. İçinde bulunduğumuz kabı biz seçemediğimizden ;kabın büyüklüğü, nerede durduğu, yapısı bizim irademiz dahilinde değil .”Kader” yahut siz ne derseniz… İkinci aşamamız için gerekli olan şey malzemeler; Un, su, tuz, şeker ve mayayı bir kenara ayırın. İlk önce kabınıza maya, su ve biraz şeker koyun. Şeker; mayanın “havalı” bir kimse olmasına yarayacak, aynı bizim kendi varoluşumuzu yeterli görmeyip ,etrafımızdaki şeylerin bizi “daha iyi” “daha güzel” “daha havalı” birine dönüştüreceğine inandığımız gibi maya da bu illüzyona kendini kaptıracak. Bu karışımın kabarması ve mayanın hava kabarcıklarının büyümesi için biraz zamana ihtiyacı var, bizim hayatımızın içine yeni bir rutin/şey eklendiğinde biraz enerjiye ve zaman duyduğumuz ihtiyaç gibi. Biraz dinlendiysek unu ve tuzu ekleme vakti geldi. Her hamurun açlığı farklı olduğundan, besleneceği un miktarı farklı. Biz elimize yapışmayana dek ununu eklesek de hamur tam doymadıysa unla beslemeye devam edebilir, biraz fazla doyduysa suyla rahatlatabiliriz, tıpkı ihtiyaçlarımız gibi ;Eğer bir şeye doymadıysak biraz daha talep edebilir, bir şeye fazla doyduysak bizi rahatlatacak yeni çözümler geliştirebiliriz.
Şimdi elimizde göbeği şişmiş bir hamur var. Ona şekil vermek için biraz açmalı; kendimizi, sınırlarımızı keşfederken; aşırılıkları yahut ihtiyacımız olmayan şeyleri nasıl atıyorsak kenara, hamuru da canımız nasıl isterse, hangisi bize daha uygunsa öyle şekillendiriyoruz. Ve şimdi pişme sırası; Hayat; bizim yoğrulduğumuz kabı seçmemize izin vermese de şimdi söz hakkı bizde; hangi şekle bürünmek istediysek ona büründük, kendimizi ne kadar pişirmek istersek o kadar pişirme imkanımız var artık. Bizi çiğlikten kurtaracak kızgın yağ canımızı yaksa da , yeni bir biçime , kokuya , şekle geçmemiz için yardımcı. Elbette yağ bize zalimce davranıyor ama yeni kılığımıza geçmek için ona ihtiyacımız var; yani acıya. Acı çoğu zaman bizde derin toprak yarıkları gibi izler bıraksa da o yarıkta çiçekler bitiyor. Acı hem madden, hem de manen pişmek için ince ve keskin bir yol.
Canımız ne kadar istediyse piştik. Şimdi diğer hamurlarla kendimiz arasındaki farkı çizmekte; Hepimiz aynı mayadan geldiysekte üzerimizi reçellerle, peynir ve zeytinle yani değerlerimizle süsleyeceğiz. Bizi diğer insanlardan farklı kılan ;değerlerimiz, ihtiyacımız ve fikirlerimizle boyanıyoruz. Kimisi Dünya denen hepimizi sırayla yutan koca ağızda tatlı bir tat bırakmak isterken, kimisi en acı ve çekilmez kılığa bürünüyor. Ve biz kan oluruyoruz, hücre oluyoruz, toprak oluyoruz en sonunda. Dünyanın en çabuk varoluşsal pişisi vardı ve yok oldu, tıpkı bizim gibi…
Pişi yaparken dinleyebileceğin bi müzik: Amelie soundtrack
Yemek yapmak aştır aşk diyorsan izleyebileceğin bi film : Julie and Julia

Close