gök gümbürdüyor
tavaf eden kuşların çehresinde bir sızı
Fransız ormanından memleketime düşen
bir ipek kozası şeklinde hızmadır
ve her zamanki gibi köylü
bir başka köylüye ar verecektir bu yuhalamalarla
bu ses bu şıngırtı bu ıslık
bir kentin muhtaç olduğu o kağıt kadar çoktur ağaçta
ve unutma o akan masum kanı senindir dünya
ben taşlar deviriyorum Avrupa’dan
mavi gözlerimle bir falez biçiyorum
serin okyanuslardan korsan fırkateynlerine
ve bu geometrik biçim bizi peygamberlerden ayırıyor
hiç görmediğimiz bir duyguyu selamlayarak
nefret hiç değil, görkem hiç değil
cılız bir kamburun getirdiği öfke kadar dinç değil
daha berrak sıhhatinizden ama daha kırmızı silahınızdan
dışlanmak bu doğru bildiniz
çıtalar kestikçe ben uçurtmalar için
dayım mahalleliye satardı
çünkü bir halk en çok umudundan ufalanırdı
o büyük kalyonların eşsiz hırıltısına
melek borusuna, çölde esen hayyam korosuna
ve en çok ta bebek bezlerine konardı bu kum
kum var edendi taşı, taş bir bıçağı, ve suç
bu eşsiz döngüde bir ben mi biterdim
ama en güzel ben bıçağı ben bilerdim
silikondan bir fanus yapıyor devlet bana
çömezliğim seyrelmesin diye
çaktırmıyor annemler hatta okul
ve ben 5 yerinden vuruyorum geceyi
önümde bir kitap bir kağıt ve kan
odur diyorum ve o oluyor
bir yanım kıtalarca kasvet, adı altında hürriyet
ve iliklerime kadar ıslandığım kızlar yok
gövdemi peşkeş ettiğim halkım yok
bir kağıt var çok harf
diğer yanımı burada anlatamam ama
çok var ondan da hatta trilyon
işte böyle deşiyorum kainatı ve devlet
hepsi aynı, liberal ve ödlek
kinim soğuyana kadar öpüşmemem gerek
affet beni kontes affet