dönüp düşen yaprağa baktım sararmıştı sarardığı için mi beğenmemişti ağaç yaprağı yoksa sıkılmış mıydı yaprak ağaçtan muamma bildiğim bir şey vardı sarıydı yaprağın rengi belki de sonbaharda sarı giymeyi severdi dökülmeye yüz tutmuş yapraklara ilişti gözüm yarısı turuncu yarısı yeşil olan yapraklara ne giyeceklerine karar verememiş gibiler biraz şaşkınlık var ifadelerinde biraz da hüzün belli ki sarı giyenlerin aksine yeşil aşıklarıydı onlar baksanıza kopamamışlar ağaçtan sonra oturduğum bankın seyre daldığı denize ilişiyor gözüm ve denizin imkansız aşkı olan gökyüzüne onlar da mavi aşıkları herhalde yahut gökyüzüne aşık olan deniz sırf sevdiği mavi diye vazgeçmişti şeffaflığından nedense içimi huzur kaplıyor uzaklardan gelen vapur sesleri ve sabahın sarhoş ettiği martılar giriyor kadraja daha da güzelleşiyor sabah bir amca oturuyor yanıma kederli gibi görünüyor bakmıyorum, bakamıyorum bir iç çekişi var sanki dünyayı omuzlarında taşıyor kalkıyorum banktan dertleriyle başbaşa bırakıyorum amcayı birkaç adımda varıyorum deniz kenarına salına salına yürüyorum sahil boyuna dalmışım kendime geldiğimde güneşi batarken buluyorum doğuşu kadar batışı da muazzam olan güneşi sonra dünya sırtını güneşe dönüp dönmeye devam ediyor ve ben pedalı hızlandırıyorum bisikletimin tekerleri sanki kuyruğunu kovalayan yavru bir köpek artık gitme vakti geldi