Yazar 17:57 Hikaye 105

KARANLIK YÜZLER

2.BÖLÜM

“Buldunuz mu mağarada ki tüpü?”

İnmemiz zorlaşıyor Subayım. Asitli sis bulutu tüm dağı kaplamış durumda. Bunun için bilim insanlarımız bir alet geliştiriyorlar. En geç bir haftaya elimizde olur.

Bir hafta mı? Sen bir hafta ne demek biliyor musun? Ses tonunda öfkenin acı kurbanı vardı. Herkese saldırmak istiyordu.

“Yarın hemen bu sis bulutu kalkacak. Eğer kalmazsa sonuçlarına ben katlanmam. Yıkılın karşımdan.”

Robot kıyafetli askerler subayın yanından ayrılınca hemen o arada Doktor Hilal gelmişti. Hilal bu yaşanan talihsiz olayın baş tacıydı. Ama ne olduysa Subay onu affetmişti. Hilal biriken gazı depolayan araçlarda delik açmıştı. Ve bu da bu asitli sis bulutuna sebebiyet vermişti. Dağın içindeki hayat dışarıyla kıyasla insana huzur veriyordu. Bunca insan dışarıyı tatmamıştı. Dışardaki hayatın sorumsuz bir şekilde ilerlediğini öne süren kalıntılar vardı. Tek arzuları zirvenin yokuşunu görmek. Bunu sağlayacak tek denekte ortadaydı.

-“Doktor Hilal,senin yüzünü görmeyeli kaç gün olmuş?”

-“Dört gün oldu subayım.”

-“Dört gün boyunca bu dağ sessizliğe gömüldü biliyorsun, değil mi? Sakın bir daha kendini özletme. Bakıyorum da yüzün de gülüyor. Bana mutlu haber mi getirdin?”

-Evet subayım mutlu bir haberle özlemimi kapatmak için burdayım. Bildiğiniz üzere kızın getirildiği bölgenin en güneyinde bir yer inşa ediliyor bizim için. İnşa edilen bölge yaşam koşullarımızı sağlayacak her şey mevcut. Geriye kalan tek şey burdan çıkmak. Kızın üzerinde deneyeceğimiz deney tüpü benim yüzümden kayboldu. Bunu telafi etmek için yeni bir tane daha geliştirdim subayım. Her şey hazır şu an. Yetkiyi verdiğiniz anda kızın üzerinde bu deneyi gerçekleştireceğiz.

Subay,içinde biriken geçmiş yılların hezeyanı ile bu anı bütünleştirmeye çalıştı. Çünkü mutlu olmaya çalıştığı anda, sanki kötü güçler bunu hissedip onu bundan mahrum etmeye çalışıyordu. Yaşamı hep uç uçaydı. Kaldığı noktada bertaraf oluyordu. İlerlediği noktada kalıyordu. Gerisindeki noktada ise ilerliyordu. Sırf bu yüzden mutluluk hissini israf etmemeliydi. Yüce kalbimiz ne denli güçlü eserse essin, peşimizi bırakmak istemiyordu tufanımız.

Mehmet Subay tüm camlar kırılınca en küçük parçaya hep sığınırdı. Bunu hayatına işlemişti. Kaçmasına imkanı yoktu.

Babası dağda ölmüştü. Kısacası bütün ailesi bu dağda hayatları son bulmuştu. Dayanamıyordu artık. Gündüzün gece oluşunu görmek onun da hakkıydı.

Mehmet Subay mutluluğunu göstermeye çalışacakken, onların hayatta kalması için tasarlanmış robot kıyafetinin oksijen kısmını değiştirmeyi unutmuştu. Hilal doktor ona yardım etti. Yardım ettiği sırada her ikisinin gözleri adında bir ışık silsilesi belirmiş gibi oldu. Gururun dokunuşlar vardı kalplerinde. Hep mi karanlıktı her şey onlar için. Hiçbir zaman bunun gibi bir ışığı hak etmiyorlar mıydı? Yoksa arzu ettiklerinin önünde canlanan karanlık mıydı düşledikleri?

-Biliyor musun Hilal? Gözlerim karanlığın içinden geçerken sanki bir ışık yayılıyor ruhuma. Burda olmayı ben tercih etmedim Hilal. Bu dağda karanlığın ortasında artık kederli oyunlarımı sürdürmek istemiyorum. Elimden olan tek şansı ortada öylece bırakamam. Hemen bu işi bitir ve depolama bölgesindeki telsizlerle güneyde olan barışçıllara bu durumu bildir.

-Tamam subayım.

Yalnız siz de biliyorsunuz kızın üzerinde deneyeceğimiz tüp başarıyla sonuçlanırsa kızdan geriye sadece toz yığını kalır. Bunu göze olarak bu kararı verin. Aksi taktirde yaşamınızda elde edemeyeceğiniz kederli oyunlara tekrardan başlayabilirsiniz.

Subay ani bir öfkeyle Hilal’in yakasından tutup :”Gene aynı şeyleri kastediyorsun. Şaşırtmıyorsun beni. Anneni öldüren ben değilim Doktor Hilal. O gün ne olduğunu sen de biliyorsun. Bunların sorumlusu annen Hilal. Bu kıyafetlerle, bu karanlıkta yaşamamızın tek sorumlusu annen. Hatırla sana ne dediğini. Anla artık Hilal. Anla! Seni her şeye rağmen ne kadar üstün tuttuğumu. Karanlığın kör noktasısın Hilal.”

Hilal korkudan ne yapacağını kestiremedi. Hemen kendini ondan kurtarmayı başardı ve arkasına bakmadan çekip gitti. Bunun anlamı siz ne dediyseniz odur…

Mehmet Subay kendisiyle baş başa kalınca derin düşüncelere daldı. Her zaman olduğu gibi aynı acıların birikintisiyle düşüncelerini toparlamaya çalıştı. Düşünmek zorundaydı önceki yaşamının tüm öyküsünü.

Zaten geriye gittiğinde,önüne serilen her ıstırap mutluluğa erişiyordu.

Close