Yazar 15:11 Deneme 103

KARŞILAŞMA

Yollar bir seçenek sunar gitmek isteyene. Akıp gider önlerinde. Yürüdükçe ağırlık biner gibi olur, kaldırılamaz bir yük gibi. Taşımak zor geldiğinden durup soluklanmak ister insan. Bazen bir omuz arar yanında sığınabileceği. Bazen kendi yalnızlığına sarılır. Bazen bir hayvana, bazen denize, bazen doğaya, bazen yollara. Güçsüz kalıp, düştüğünde nasıl kalkacağını bilemez. Bir el arar, yardım ister. İnsanın çaresiz yollarda kaybolduğunu gördüm. En olmadık yollara saptığını da. Çizgiler arttıkça insanın yüzünde aynalar düşmanınız oluyor.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar? **

İnsanın kendiyle karşılaştığı noktalar vardır. Kabul etmek istemesekte oradadır işte. Kaçamazsın, saklanamazsın. Dilin lal olur, konuşamazsın. Keşke duymasam dersin ama uğultusunu susturamazsın. Keşke görmesem dersin ama oradadır işte. Zaman hızlı bir makine gibi akar gider. Ne zaman doğduğun, ne zaman çocukluğuna sırtını döndüğün, ne zaman ölümle kalakaldığın hep bir muammadır. Yetişemezsin kendine, kendi hayatın olsa bile. Ortak bir kader yazılmıştır, çaresi yok herkes karşılaşacak bununla. İnkar etmek isteyeceksin. Sırt çevirmek. Yardım elinden medet umacaksın. Ama daha sert kapanacak kapılar suratına. El uzatmadıkları gibi, belki canını daha da yakacaklar. Sineceksin olduğun köşeye. Kapladığın küçük alana. Karşılaşacaksın insanın fırsat verildiğinde göstermekten çekinmediği acımasız tarafıyla. Hoş, sen de öyle değil miydin? Sen de görüp görmemiş gibi yapmadın mı? Hayat sahnesinde rolünü ezberleyip, kimseye bulaşmadan, kimseye dokunmadan yürümek istemedin mi? “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyenlere katılmadın mı bazen? O zehrin dönüp dolaşıp seni bulacağı gerçeğiyle yüzleşmeden önce.

Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.**

Gerçekle yüzleşince, aynadaki yüzünle karşılaşınca zamanın  zehirli tarafını gösterdiğini anlıyor insan. Değişti her şey, dünya, insanlar, beklentiler, hisler. Artık kimse konuşmaz, görmez oldu. Susmaya alıştık. Sustukça dikenli teller oluştu etrafımızda. Kimseyi yaklaştırmadık, yaklaşanın canını yaktık. Ne biz çıkabildik kendimizi mahkum ettiğimiz o dikenli tellerin arasından ne de bir başkasını alabildik içimize. Geriye yalnızlıkla harmanlanmış bir ömür, düşmanlık kalmış. Ayrı düşmüşüz fark etmeden. Mesafeler kapatılamayacak kadar uzamış. Yol gidilmez olmuş. İnsanın insanla karşılaşması, birbirine ışık olması kim bilir ne zaman?

Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.**

Ölümle karşılaşmadan önce hep bir seçim şansımız var. İyiyi, güzeli, dostluğu, el uzatmayı, susmamayı, sarılmayı seçebiliriz. Yol bizi götürürken son durağa böylece  yanımıza aldıklarımız yük olmaktan çıkar belki. Benim yaşım 23,yolun neresindeyim bilmiyorum. Ama söylenen sözlerin karşımıza duvar olduğunu biliyorum. Pişman olmanın getirdiği ağırlığı da. Susmanın bir gölge gibi bizi takip etmesini de. Bunun için yaşa bakmıyor hayat. İnsan çocukken başlıyor yük almaya. Omuzları çökmeye devam ediyor hep. Diyorum ki omuz verelim, birlikte taşıyalım yükümüzü. Birinin kalkmasına yardım edelim. Düştüğümüz kuyudan böyle çıkarız, hayatın iyi tarafıyla böyle karşılaşırız belki. Kimsenin kalp kırgınlığı olmayalım. Güvenini sarsan olmayalım. Kimseye yara açmayalım. Telafi etme şansımızı hep kullanalım. Bir gün ölüm gelip bizi bulduğun da mutluluk kesemizde yok yazılmayalım. Yeterince var olduk dikenli tellerin arasında.

Günün Şarkısı :

https://music.youtube.com/watch?v=vCtOBpeMYgg&list=RDAMVMvCtOBpeMYgg

**Cahit Sıtkı Tarancı / Otuz Beş Yaş Şiiri

Close