Yazar 16:35 Deneme 103

ORUÇ ZİYAFETİ

Ramazan ayının manevi iklimine girerken çocukluğumda yaşadığım bir Ramazan hatırası kayıtlara girsin istedim. Nerede o eski Ramazanlar diyenlerden değilim. Her Ramazan’ın kendi içinde manevi güzellikleri olduğunu düşünenlerdenim. Ancak çocukluğumdaki Ramazan’ın tadının bambaşka olduğunu söyleyebilirim.

Çocukluğumuzda oruç, sıcak yaz günlerine denk geliyordu. Ramazan gelecek diye çok heyecanlanır ve geriye doğru gün sayardık. Ramazan için özel alışverişe çıkılır, hurma ve meyan kökü listenin ilk sırasında yer alırdı. Gece yarısında davul sesiyle sahur için kalkıp, yarı uykulu halde, fırında sıcak ekmek sırasına girerdik. O saatte annem, kahvaltının yanına, tok tutar diye, üşenmeden tavada sade bulgur pilavı pişirir, biz de zevkle yerdik. Ezan okunmadan hızlıca yemeğimizi yer, son bir bardak suyu elimizde tutar ve içmek için beklerdik.

Oruç tutmak bizim için eğlenceli bir oyundu. Sabah uyandığımızda artık oruçluyduk ve yemek, içmek, oyun icabı yasaktı. Girip çıkıp bir şeyler yiyen çocukların aç kaldığında üzülmek yerine sevindiğini düşünsenize. Bir de oruç tuttuğumuz için dokunulmazlığımız olurdu; o oruçlu ona iş yaptırmayın, yormayın gibi sözler bize özel bir şey yaptığımızı hissettirirdi. Sokaktaki arkadaşlar arasında oruç tutmayanlara hava atmak oyunun bir parçasıydı. “Orucu yiyen kel tavuk” diye bir de dalga geçerdik. Bazen unutarak su içersek ya da buzdolabından bir şeyler aşırıp yersek çok sevinirdik. Aaa sen orucu mu yedin, dediklerinde hemen elimizdekini bırakır, unuttuk derdik. Gerçekten de unutarak yerdik. O zaman “Allah unutturmuş da yedirmiş, orucun bozulmaz, devam et” derlerdi, kaldığımız yerden oruca devam ederdik. Uzun yaz günlerinde çoğu zaman yarım oruç tutardık. Dedem, tuttuğumuz her yarım oruç başına para vererek bizi ödüllendirirdi.

Gün boyu sanki oruç değilmişiz gibi sokakta top oynardık ve çok susamış olarak kendimizi avluya zor atardık. Hemen boyumuz kadar olan bidona su doldurur, serinlemek için içine girer oynardık. Annem haydi biraz uyuyun, oruçlunun uykusu da ibadettir dese de uyumaz iftarı beklerdik. İftar topu atıldığında korkardık ama ezan başlayınca dualar ve Bismillah’la birlikte kana kana su içerdik. Su içmekten o güzelim yemeklere yer kalmazdı midemizde. Orucu açtıktan sonra tekrar sokağa dökülür, arkadaşları toplar, erkenden teravih namazı için camiye koşardık. Her gün başka bir camiye gitmeyi severdik. Camideki yaşlı amcalardan korkar, sessizce oturur, namazdan önce verilen vaazı dinlerdik. Namazdan sonra da sahura kalkmak için tatlı uykulara dalardık.

Ramazan’ın her günü ayrı bir güzellikti bizim için. Bayrama yaklaşırken de tuttuğumuz o yarım oruçlar toplanır, sayılır, aferinler alırdık. Bayram için bir hafta önceden kuru pastalar, kurabiyeler hazırlanmaya başladığında, kokulara dayanamaz tadına bakmak için iftarı sabırsızlıkla beklerdik. Bayram hazırlıkları bitince, bu sefer de bayramlık almak için alışverişe çıkardık. Arefe günü kabir ziyareti yapılır, Yasin’ler, Fatiha’lar okunarak, bu dünyadan göçüp gidenlerle bir nevi bayramlaşılırdı. Arefe günü için kurtlar, kuşlar, oruç tutar derlerdi, biz de çocuk aklımızla bu söze inanır, mutlaka o gün orucu tam tutardık.

Bayram sabahına erkenden uyanır yeni ayakkabılarımızı ve elbiselerimizi giyer, bayram namazına giderdik. Dönüşte büyüklerin ellerinden öperek bayramlaşırdık. Ailecek sofraya oturur, sabah kahvaltısı yerine, Antep’e özel yuvalama ve pirinç pilavı yerdik. Bayramlaşmak için gelen misafirlere önce kolonya ve şeker, sonra pasta, kurabiye ikram ederdik. Biz de komşularla bayramlaşmaya gider, verilen şekerleri biriktirir, mutlu olurduk.
Her Ramazan’ın kendi içinde manevi güzellikleri olsa da çocukluğun saf duygularıyla yaşanan Ramazanlar galiba daha güzeldi.

Close