Yazar 17:53 Deneme 103

ŞEHRİN EN YÜKSEK YERİNDEN

İşte elimde 97 model kıymetli bir dolma kalem. Mavi siyah mürekkep de o zamanlardan kalma. Yazmak için yıllarca beklemiş kalemin içine mürekkep çekiyorum. Sonra nazikçe bir başlık atıyorum çizgisiz deftere: Şehrin En Yüksek Yerinden.
Eski bir alışkanlık olarak sayfanın kenarlarını süslüyorum. Satır başı yaparak başlıyorum yazmaya. Kalem coşkun bir nehir gibi kendi yolunu çizerek akıtıyor mürekkebini boş sayfaya. Sanmayın ki eski kalemle sadece eskiler yazılır. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım cancağızım diyerek Ramazan-ı Şerif’in manevi havasının ruhumuza dolduğu ve bizi dirilttiği bu güzel günlerde gördüklerimin bir yansıması olsun, gölgesi iz bıraksın için yazmaya başladı kalem.

Şehrin en yüksek yerine kuruldum, aldım elime kitabı, kapattım gözlerimi, yüksek uçuş derin dalış yaptım sonsuzluğa, Albatros gibi. O sırada rengarenk bir uçurtma, masmavi gökyüzünde kendini rüzgara bırakmış, bir kartal gibi süzülüyordu. Baharda açan rüzgar kokulu çiçekler varlıklarıyla her yeri güzelleştiriyordu. Bir şair kırmızının gülde nasıl yandığını gülden dinliyordu. Ötücü kuşlar koro halinde dağların şarkısını söylüyorlardı. Bir kaplumbağa sırtında taşıdığı uğur böceği ile trafik kurallarını hiçe sayarak evine gitmeye çalışıyordu. Yorgun bir işçi iftar için aldığı Ramazan pideleriyle yokuş yukarı yürümeye çalışıyordu. Bir mülteci Ramazan kumanyasını kapısının önünde görünce, sanki gözyaşları akmayı bekliyormuş gibi utangaç bir edayla kendini yere bırakıyordu. Yaşlı gözlerini göğe dikip, nimeti kapısına kadar gönderene lisan-ı haliyle şükrediyordu. Hafızlar, o ilahi hitap yeni iniyor gibi dünyalılara işittiriyorlardı. Gözleri henüz açılmamış yavru beyaz bir kedi annesini arıyordu. Bir anne şefkatle yavrusunun gözyaşlarını siliyordu. Havuz başında merhametli bir el suyun üstünden balıkları okşuyordu.

Kalbinin üzerinde yürüyen bir adam cuma günü, sabahtan akşama kadar içinden dışından dua etti, sevdiklerini emanet etti, en şefkatli anneden bile daha şefkatli olan Allah’a. Çünkü dünyanın yükü ağırdı kalbi olana. Sonra dünyada olup biten, ölüp giden her şeyi O’na havale etti. Göğsü gökyüzü kadar genişledi.

Bahçedeki sedirde iftarı bekleyen nur yüzlü bir nine; gözlerinde sürûr, nefesinde misk kokusu, gönlünde Allah sevgisiyle aldığı her nefesin hakkını veriyordu.Yazının son cümlesini de Derviş Yunus’tan o yazdırdı: Ah nice bir uyursun uyanmaz mısın, göçtü kervan kaldık dağlar başında…

Close