Merhaba. Dilerim iyisinizdir. Bugün sizinle “yürümek” fikriyle birlikte yürüyelim isterim.
Etimolojik olarak baktığımızda; yol, yürek ve yürümek aynı kelime kökünden türemiş. Bunu öğrenince şöyle koca bir tebessüm ettim. Etimolojik anlamları ; hislerle kelimelerin buluştuğu köke doğru inen tüneli var ettiği için çok seviyorum.
Yürümek efsanevi bir eylem. Yürürken düşünceler, fikirler ve hisler çok daha eşlik edilebilir ve mantıklı bir düzlemde sıralanırken, yüzünüzü okşayan hafif sıcak rüzgar, düşüncelerinizle sizin aranızda köprü kuran bir melodi, hemen yukarınızda da sonsuz akrilik boyasıyla her gün kendini istediği renge boyayan gökyüzü de cabası…
Yürümeyi kıymetli yapan üzerinde yürüdüğümüz yoldan ziyade, zihnimizdeki düşüncelerin yolu ve yolculuğudur. Elbette yürüdüğünüz yolun da düz ve taşsız olması , düşünce yollarınızı trafiksiz kılar.
Yola yalnızca yürümeye yüreği olan insanlar çıkar. Yürümeye razı olan yolu ve yolculuğu özümser. Yolun ve yolculuğun gerçekliği sadece o süreçte anlaşılır. Bu yüzden yürümek , bilincinde olanlar için farklı bir gerçeklikte, yeni bir dünya varetmektir. Yalnızca kendinizi duyar ve anlamaya çalışırsınız. Otururken düşündüğünüz bir şeyde karamsar olabilecekken, aynı eylemi yürürken düşünmek eylemi gözünüzde daha basit kılar. Çünkü küçük bir eylem , eylemsizlikten çok daha fazla cesaret içerir.
Nietzche “Böyle buyurdu zerdüşt”te yürümekten şöyle bahseder: “Ben,” der Zerdüşt, bir gezgin ve dağcıyım; düzlüklerden hoşlanmam ve görünüşe göre uzun süre kıpırdamadan oturamam. Beni bekleyen kader her neyse, yaşayacak daha neyim varsa, yürümek ve dağa tırmanmak olacak içinde: kişinin tecrübe edeceği şey nihayetinde hep kendidir.”
Nietczhe iyi bir yürüyüşçüydü, yolun ve yolcu olmanın farkında olan yürekli bir yürüyüşçü…
Bu konu hakkında güzel bir kaynak olabileceğini zannettiğim Yürümenin Felsefesi kitabının arka kapağında şöyle yazar: “Yaşamak için ayağa kalkmamışken, yazmak için oturmak nasıl da beyhudedir.”
Yürümek bu bağlamda sadece bir eylemden ziyade felsefi bir araca dönüşür. Hatta burada aklıma şu geldi; Felsefeye giriş dersinde çok sevdiğim felsefe hocam şöyle demişti: “Felsefe; yolun sonunu değil yolun kendisini hedefler.” Yani mühim olan yolda olmanın ta kendisidir. Bir şeyler yahut hiçlik için yolda olmak… Düşünce alemimizde neyi aradığımızı bulmak için yürümek; zihnimizdeki düşüncelere karşı ayaklanışın ta kendisidir…
“Bir kez ayakları üstüne dikildi mi, olduğu yerde kalamaz insan.”
“Yürümek” fikrinin derinliklerine yürümek için bi kitap: Yürümenin Felsefesi
Yürekli şekilde çıkılan yolda yürümek için bi şarkı: Eleni Karaindrou – By The Sea